SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 5030 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ دَاوُدَ بْنِ سُفْيَانَ وَخُشَيْشُ بْنُ أَصْرَمَ قَالَا حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ الزُّهْرِيِّ عَنْ ابْنِ الْمُسَيِّبِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَمْسٌ تَجِبُ لِلْمُسْلِمِ عَلَى أَخِيهِ رَدُّ السَّلَامِ وَتَشْمِيتُ الْعَاطِسِ وَإِجَابَةُ الدَّعْوَةِ وَعِيَادَةُ الْمَرِيضِ وَاتِّبَاعُ الْجَنَازَةِ

 

Hz Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre)

 

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir müslümanın (muslüman) kardeşi üzerinde (ki hakkı) beştir:

 

1. Selamı almak

2. Aksırana (elhamdülillah demesi halinde) teşmît etmek (yerhamukallah demek).

3. Davete icabet etmek,

4. Hastayı ziyaret etmek,

5. Cenazeyi uğurlamak."

 

 

İzah:

Buhârî cenaiz; Müslim, selam; Tirmizî, edeb; Nesâî, cenaiz; İbn Mâce, cenaiz; Darimî, istizan; Ahmed b. Hanbel, I, 89, II, 68, 332, 388, 412, 540, V. 272.

 

Müslim'in rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte ise  mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte sayılan haklardan fazla olarak bir de: "Senden nasihat istediği zaman ona nasihat et"[Müslim; selâm] anlamında bir cümle daha yer almaktadır. Bu cümle ile bir müslümanın bir müslüman üzerindeki hakkı altıya çıkmaktadır.

 

Netice itibariyle bu haklardan:

 

1. Birinci hak selamını almaktır ki biz bu konuyu 5193-5210 numara­lı hadislerin şerhinde açıklayacağız, inşaallah.

 

2. İkinci hak aksırana "elhamdülillah: Allah'a hamd olsun" demesi ha­linde "yerhamükellahü: Allah sana merhamet etsin" diye dua etmektir, şeklinde teşmitte bulunmaktır.

 

Bilindiği gibi teşmît: Aksıran kimseye "yerhamükellah: Allah sana merhamet etsin" diye dua etmektir.

 

Teşmit ve tesmit kelimeleri aslında hayır ve bereketle dua etmek an­lamına gelir. Fakat bu mana teşmit kelimesinde, tesmit kelimesinden da-hada fazladır. Bazıları teşmit "Allah seni düşmanlarına gülünç duruma düşmekten korusun" anlamına gelir demişlerdir.

 

 

Bu mevzuda Avnü'l-Mabud yazarı şöyle diyor: "Teşmît, düşmanın sevinmesinden uzak kalmayı dilemektir. Tesmît ise hidayetin en güzelini dilemektir." Aksıran kimseye teşmit'in nasıl yapılacağı konusunda Hz. Ebu Hureyre'den gelen bir hâdis-i şerif şu mealdedir:

 

"Biriniz aksırdığı vakit "elhamdülillah" desin, din kardeşi veya arkadaşı da "Yerhamükellah" diye mukabele etsin. O da bu sefer "Allah size hidayet versin ve halinizi ıslah etsin" desin."  Buharî, edeb; Tirmizî, edeb; İbn Mâce, edeb; Ahmed b. Hanbel, I, 120. 122, II, 353, V, 419, 422, VI, 8; Ebû Dâvud, 5033 no'lu hadîs.

 

Cumhuru ulema bu hadis-i şerife dayanarak "aksırdıktan sonra "El­hamdülillah" diyen bir kimseye "Yerhamükellah" diye dua edilir. Aksıran kimsenin de kendisine bu şekilde dua eden kimseye "yehdikümüllah ve yüslihu belaküm1' diye dua etmesi vacibdir" demişlerdir. Küfe ulemasına göre aksırınca "Elhamdülillah1' dediği için kendisine "yerhamükellah: Al­lah sana merhamet etsin" diye dua edilen kimse "Yağfirullahü lena ve le-küm (Allah sizi de bizi de mağfiret buyursun)" diye mukabele eder. De­lilleri ise Taberanî'nin ibn Mes'ud (r.a.)'dan rivayet ettiği "yağfirullahü lenâ ve leküm (Allah sizi de bizi de mağfiret buyursun)" hadisidir.

 

Ulemadan bazıları, aksıran kimse kendisine dua eden kimseye bu iki duadan biriyle mukabele edebilir, derken bazıları da her ikisiyle birden mukabele etmesi gerektiğini söylemişlerdir.

 

Zahirilerle, Malikilerden İbn eî-Arabî, Müslim'in rivayet ettiği "Al­lah'a hamd ederse dua et.."[Müslim, selam] mealindeki hadisteki "dua et", emrine dayanarak aksırdıktan sonra "elhamdülillah" diyen kimseye dua etmenin vâcib olduğunu söylemişlerdir.

 

İmam Nevevî'nin açıklamasına göre, ulema aksıran kimsenin: "elham­dülillah" demesinin müstehab olduğunda ittifak etmişlerdir. Aksıran kim­se hamdetmezse yanında bulunan kimselerin bunu kendisine hatırlatma­ları müstehaptir. Bu sebeple de ona... hamd eder ve yanındakilerde ona tekrar dua etme fırsatı bulmuş olur. Bu emr-i bilma'rûf kabilinden hayırlı bir iştir. Bu mevzuda Tuhfe yazarı da şu görüşlere yer vermektedir: "Hafız İbn Hacer'in açıklamasına göre mevzumuzu teşkil eden hadiste geçen "aksı­rana dua eder" sözünün zahiri İbn Dakiki'l-İ'd'e göre vücûb ifade eder. Nitekim Hz. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği "Biriniz aksınr da Allah'a hamdedecek olursa onu işiten her müslümamn ona: "Rahimekallah: Allah sana merhamet etsin" diye dua etmesi üzerine vacib olur"[Buharî, edeb; Müslim, selam; Ebû Dâvud, sala] mealindeki hadis de bu görüşü desteklemektedir.

 

Ayrıca Maliki ulemasından İbn Mezin ile Zahiri ulemasının büyük ço­ğunluğu da bu görüştedirler.

 

İbn Ebi Cemre: "Ulemamızdan bir cemaat, aksırıp "elhamdülillah" di­yen kimseye dua etmenin farz-ı ayn olduğunu söylemişlerdir." demekte­dir. İbn el Kayyım el-Cevzî de bu görüştedir. îbn Kayyım'e göre gerek aksırınca "elhamdülillah" diyen kimseye dua etmeyi açıkça emreden ha­disler ve gerekse bu konudaki şahabı sözleri aksıran kimseye dua etmenin farz-ı ayn olduğunu ifade etmektedir. Halbuki fıkıh uleması bazan bu kadar bol delili bir arada bulamadıkları halde, daha az delille bazı hükümle­ri tesbit etmişlerdir. Görüldüğü gibi bu mes'elede sözü geçen hükmün is* batı için pekçok delil bir arada bulunmaktadır.

 

Ebu'l-Velid İbn Rüşd ve Ebu Bekir İbn el-Arabî ile Hanefi ulemasına ve Hanbelîlerin büyük çoğunluğuna ve Malikilerden bir cemaate göre ise müstehabtır. Ve bir topluluktan birinin bu görevi yapmasıyla diğerleri sorumluluktan kurtulmuş olurlar.

 

Şafiî ulemasının görüşü de budur.

 

İbn el-Kayyim, Zâdü'I Meâd isimli eserinde: "Muhakkak ki Allah aksırmayı sever, esnemektense hoşlanmaz. Binaenaleyh aksırınca Al­lah'a hamdeden bir kimseyi işiten herkese onun için dua etmek vacibdir."[Buhari edeb; Tirmizî, edeb; Ahmed b. Hanbel, II, 265. 428, 517.] mealindeki hadisi delil getirerek aksırınca: "Elhamdülillah" diyen kimseye dua etmenin farz-ı ayn olduğunu İbn Ebî Zeyd ile Maliki­lerden İbn el-Arabî'nin de aynı görüşü paylaştığını söylemiştir.

 

Rivayete göre: "Ebu Dâvud, bir gemide bulunuyormuş. Derken sahilde birinin akşınlığını işitmiş ve hemen bir dirheme bir kayık kiralayarak ak-sıranın yanına gitmiş. Ona teşmiti yaptıktan sonra tekrar geriye dönmüş. Kendisine neden tâ oraya kadar gittiği sorulunca:

 

Olur ki o zat duası makbul bir kimsedir. Diye cevap vermiş. Gemide-kiler o akşam uyudukları vakit bir ses işitmişler, birisi onlara:

 

Hiç şüphe yok ki Ebu Davûd, Allah'dan cenneti bir dirheme satın al­dı, diyormuş.

 

Aksıranın riâyet etmesi gereken bazı edebler vardır ki onları şu şekil­de özetlemek mümkündür:

 

Aksıracağı zaman elini ya da elbisenin bir tarafını ağzına tutarak sesi­ni kısmalıdır. (Bk. 5029 numaralı hadis-i şerif)- Aksırınca hemen akabin­de "Elhamdülillahi rabbi'î-âlemin" demelidir. Nitekim bir hadis-i şerifte "Biriniz, aksırır da: Elhamdülillah derse melekler: Rabbilâlemîn derler. O kimse: Rabbilâlenıin de derse, melekler: Allah sana rahmet buyursun, derler" buyurulmuştur.  Heytemî, Mecmeuzzevâid, VIII. 57; Eddûrî Kahtan Abdurrahman, Safvetü'l-Ahkâın inin Neyli'I Evtar ve Sübüli's Selam 234.

 

c. Aksırık üç defa tekerrür ederse teşmit de tekrarlanır. Daha fazlası için teşmit yapılmaz. Çünkü daha fazlası nezledendir. (Bk. 5034 nolu ha­dis).

 

d. Etrafında bulunan kimselerin üzerine doğru aksırmaktan kaçınmalı­dır.

 

3. Üçüncü Hak: Davete icabet etmektir.

 

Mevzumuzu teşkil eden hadisin zahiri, her davete icabet etmenin farz olduğunu ifade etmektedir. Ancak ulema: "Sizden biriniz düğün yeme-ğine'çağrildiği zaman, ona mutlaka gitsin" hadis-i şerifini gözönüne alarak, bu farziyyeti düğün yemeğine tahsis etmişlerdir. Nitekim:

 

Buhari, nikah; Müslim, nikah; Ebu Davud, et'ime; İbn Mace, nikah; Darimî, nikah; Muvatta. nikah; Ahmed b. Hanbel. II, 20. 22. 37.

 

"Bu davete icabet etmeyen kimse Allah'a ve Rasûlüne isyan etmiş olur" [Buhari, nikah, Müslim, nikah;; Ebu Dâvud. et'ime; Darimî, et'ime; Muvatta, nikah; Ahmed b. Hanbel, 11-61.]  hadisi de buna delalet etmektedir. Çünkü Nebi (s.a.v.)'in bu hadiste geçen davet sözüyle düğün yemeğini kast ettiği bilinmektedir.

 

Hanefilerin el-İhtiyar isimli fıkıh kitabında bu konuda şöyle deniyor:

 

"Eğer davetli oruçlu ise davete gider ve dua eder, oruçlu değilse yemek yer ve dua eder, yemezse günaha girer ve ev sahibine eziyet etmiş olur.

 

Çünkü bu tutum onunla alay etmek demektir" düğüne davet edilenin bu davete uyması gerekir. Eğer düğüne gitmezse günahkâr olur.

 

San'anî'nin açıklamasına göre bu mevzuda söylenecek en isabetli söz şudur: "Düğün yemeği dâvetine uymak farz, diğer davetlere uymaksa menduptur."

 

4. Dördüncü hak: Bir müslüman nasihat istediği zaman kendisine nasi­hat   etmektir.   Ulema   mevzumuzu   teşkil   eden   hadîsin   Müslim'in Sahih'inde yer alan rivayetindeki: "Senden nasihat isterse nasihat et" emrine bakarak nasihat isteyene nasihat etmenin ve onu asla aldatma­manın farz; nasihat istemeden nasihatta bulunmanın da mendup olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bu hayra ve iyiliğe önder olmlak demektir.

 

5. Beşinci hak ise, hastayı ziyarettir. Mevzumuzu teşkil eden hadisin Müslim'in Sahih'inde bulunan rivayetindeki: "Hastalandığı zaman zi­yaret" anlamındaki emir bunu ifade eder.

 

Buharî'ye göre söz konusu emir farziyet ifade ettiğinden hastalanan bir müslümanı ziyaret etmek farzdır. Farz-ı kifâye olduğunu söyleyenler de olmuştur. Cumhur-i ulemaya göre ise mendubtur Şafiî ulemasından İmam Nevevî bu ziyaretin farz olmadığına dair icma bulunduğunu söylemiştir. İbn Hacer el-Askalanî'ye göre İmam Nevevî bu sözüyle bu rivayetin farz-ı ayn olmadığına dair icmâ olduğunu söylemek istemiştir.

 

Hastalanan bir müslümamn ziyaret edilmesi konusunda, hastanın tanıdık olmasıyla tanıdık olmaması arasında bir fark olmadığı gibi, hastanın yakınlar­dan olup olmaması arasında da bir fark yoktur. Hatta hastalığın fazla acılı ve ağrılı olup olmaması da önemli değildir. Her ne kadar bazıları göz ağrısına tu­tulan bir kimseyi ziyaret etmek gerekmez diyerek, göz ağrısı hastalığını bu hükmden istisna etmek istemişlerse de bu doğru değildir. O da bu hükmün şü­mulüne dahildir. Çünkü Hz. Zeyd İbn Erkam: "Rasûlullah (s.a.v.) gözüm ağrı­dığı için beni ziyaret etti" (bk. Ebu Davud 3102 numaralı hadis) demiştir.

 

Mevzumuzu teşkil eden hadiste yer alan: "Hastayı ziyaret" kelimesi ve bu hadisin Müslim'deki rivayetinde yer alan "Hastalandığı zaman zi­yaret et" cümlesi, hastalanan bir müslümamn hastalığının ilk gününde bi­le ziyaret edilebileceğine delalet etmektedir.

 

 

Her ne kadar "Nebi (s.a.v.) bir hastanın hastalığının üstünden üç-gün geçmedikçe onu ziyaret etmezdi"[İbn Mâce, cenaiz] anlamında bir hadis-i şerif varsa da bu hadis sahih bir hadis değildir. Çünkü senedinde güvenilmeyen bir râvi vardır.

 

Hadisin metninde geçen "Müslüman üzerindeki hakkı" kelimesin­den zimmilerin (gayr-i müslimlerden olan vatandaşların) hastalandıkları zaman kendilerinin ziyaret edilmelerini beklemeye haklan olmadığı gibi bir mana anlaşılmakla beraber, Hz. Nebi'in zimmî olan bir hizmet­çisini hastalığı esnasında ziyaret ettiği ve duası bereketiyle onun da müs-lüman olduğu bilinmektedir.

 

Yine bilinen bir gerçektir ki Nebi efendimiz ölüm döşeğinde yatmakta olan amcasını ziyaret edip onu müslüman olmaya davet etmiştir.

 

6. Bir müslümamn bir müslüman üzerindeki haklarından biri de cena­zesinin kaldırılıp uğurlanmasıdır. Mevzumuzu teşkil eden hadisin son cümlesi bu görevin yerine getirilmesinin farz olduğuna delalet etmekte­dir. Bu hususta cenazenin tanıdık olmasıyla olmaması arasısında bir fark yoktur.

 

Bilindiği gibi Hanefi ulemasına göre, bir müslümamn cenaze namazım kıldırıp defnetmek farz-ı kifâyedir. Müslümanlardan bazılarının bu gö­revi yapmasıyla diğerleri bu görevden kurtulur.

 

Tirmizî'nin rivayetinde müslümamn müslüman üzerindeki hakları sa­yılırken: "Kendisi için sevdiğini, onun için de sevmektir"[Tirmizî, edeb] şeklinde bir yedinci hak daha yer almaktadır. Ancak iyi dikkat edilirse sözü geçen bu cümlenin yeni bir hüküm ve hak getirmediği, ancak daha önce geçen altı maddeyi özetleyen ve altı maddeyi de kapsayan kapsamlı bir cümle olduğu anlaşılır.